Meteoroloji yunanca “gökyüzünde yüksekte” kelimesinden türemiş, atmosfer ve hava koşullarını inceleyen bilim dalına verilen isimdir. Meteoroloji bilimi atmosfer ve hava koşullarının nasıl oluştuğunu inceler daha sonrasında bu gözlemlere dayanarak gelecek olayların istatistiki tahminini yapar. Buna göre çeşitli verilerden yararlanarak havanın nasıl olacağının önceden belirlenmesine hava tahmini denir. Günümüzde gözlemler karalarda, denizlerde ve atmosferin çeşitli yüksekliklerinde yapılmaktadır. Hava gözlemlerinden biri sinoptik gözlemlerdir. Bu tür gözlemler, dünya genelinde başlangıç meridyeninin saatine göre her üç saatte bir ve aynı anda yapılır. Hava sıcaklığı, nemi, rüzgâr yönü ve hızı gibi hava koşullarının kaydedildiği bu gözlemlerden ve uydu görüntülerinden yararlanılarak hava tahminleri yapılmaktadır. Gözlemlerden biri de yerel saatle 07.00, 14.00 ve 21.00’de yapılan klimatolojik gözlemlerdir.
1. Sıcaklık
Isı ile sıcaklık kavramları çoğu zaman karıştırılır. Bu kavramlar birbiriyle yakından ilgili oldukları hâlde farklı kavramlardır.
Isı, belirli sıcaklıktaki bir sistemin sınırlarından, daha düşük sıcaklıktaki bir sisteme, sıcaklık farkı nedeniyle geçen enerjidir. Isı kalori (cal) veya jul (Joule) olarak ifade edilir. Buna göre ısı bir enerjidir.
Sıcaklık, maddeleri oluşturan moleküllerin ortalama kinetik enerjisini ifade etmektedir. Bu enerjinin değeri büyükse madde sıcak, küçükse madde soğuktur. Maddelerin sıcaklığı, aldıkları veya verdikleri ısı enerjisine bağlıdır. Dışarıdan ısı enerjisi alan maddelerin sıcaklığı artarken dışarıya ısı veren maddelerin sıcaklığı düşmektedir. Sıcaklık termometre ile ölçülmekte, derece olarak ifade edilmektedir. Yaygın olarak kullanılan dereceler celcius (selsiyus) ve fahrenheittır (fahrenayt).
Dünyanın Şekli
Dünya’nın şekli, güneş ışınlarının her yere farklı açılarla düşmesine neden olmaktadır. Ekvator ve çevresine güneş ışınları daha büyük açılarla düşerken kutup çevrelerine güneş ışınları daha küçük açılarla düşmektedir. Genel olarak Ekvator’dan kutuplara gidildikçe sıcaklık azalmaktadır. Ekvator’dan kutuplara gidildikçe sıcaklığın azalmasına enlem etkisi denir. Yeryüzünde sıcaklık dağılışı büyük ölçüde enlem etkisinin kontrolündedir.
Dünyanın Kendi Ekseni Etrafında Hareketi
Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesine bağlı olarak sabahtan itibaren güneş ışınlarının düşme açısı büyür. Buna bağlı olarak yeryüzündeki sıcaklık birikimi de artar. Güneş ışınlarının en büyük açıyla düştüğü zamandan bir-iki saat sonra da yerin enerji kazancı enerji kaybından fazladır. Bu nedenle günün en sıcak zamanı güneş ışınlarının en büyük açıyla düştüğü zamandan bir-iki saat sonrasıdır. Öğleden sonra güneş ışınlarının düşme açısı küçülür, akşama doğru yerin ısı kaybı ısı kazancından fazla olduğundan yeryüzü soğur. Gece boyunca yeryüzü Güneş’ten enerji alamadığı için sürekli soğur. Güneş’in doğmasına yakın saatlerde günün en düşük sıcaklıkları yaşanır. Buna göre Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesine bağlı olarak sıcaklık gün boyu değişir ve günlük sıcaklık farkları oluşur.
Dünyanın Güneş Etrafındaki Hareketi
Dünya ekseninin yörünge düzlemine eğik olması ve Dünya’nın Güneş etrafında dolanmasına bağlı olarak güneş ışınlarının düşme açısı yıl boyunca değişmektedir. Dünya’nın Güneş etrafındaki hareketine bağlı olarak sıcaklık, yıl boyunca değişmekte yıllık sıcaklık farkı ortaya çıkmaktadır.
Kara ve Deniz
Karalarda sıcaklık kısa zamanda yükselip düşmekte, denizlerde ise sıcaklık karalara oranla daha yavaş ve daha az artıp azalmaktadır. Kara ve denizlerin ısınma ısılarının farklı olması, deniz suyunun hareket etmesi ve güneş ışınlarının kara yüzeyinde fazla derinlere işlememesi bu durumun başlıca nedenleridir.
Yaz döneminde ısınan yüzeydeki suyun bir miktarı buharlaşınca tuzluluğu, dolayısıyla yoğunluğu artar ve sıcak su derinlere çöker. Çöken suyun yerine dipteki soğuk sular yükselir. Böylece yaz dönemi boyunca sıcak su derinlerde depolanır ve su yüzeyi aşırı ısınmaz. Bu nedenle yazın kıyılar, karalara oranla daha serindir ve karadan esen rüzgârlar serinletici etkide bulunur. Kış döneminde ise soğuyan su dibe çökerken dipteki ılık su yüzeye çıkar ve havayla temas ederek havanın sıcaklığını yükseltir. Bu nedenle kıyılar kışın fazla soğumaz ve kışın kıyıdan esen rüzgârlar ılıtıcı etkide bulunur.
Yer Şekilleri
Yer şekilleri, güneş ışınlarının düşme açısını ve aydınlatma süresini etkilediği için sıcaklığı da etkilemektedir. Arazinin eğimi, güneş ışınlarının düşme açısında farklılığa neden olduğu için kısa mesafelerde farklı sıcaklık koşulları ortaya çıkmaktadır. Dünya’nın şeklinden dolayı engebeli arazilerde her yer Güneş enerjisinden aynı derecede yararlanamaz. Güneş’e dönük yamaçlar, diğer yamaçlardan daha fazla enerji almaktadır. Bu tür yamaçlara bakı durumundaki, bu yamaçların karşı tarafındaki yamaca ise dulda yamaç denir. Örneğin Kuzey Yarım Küre’deki dağların güney, Güney Yarım Küre’deki dağların ise kuzey yamaçları bakı durumundadır.
Yükseklik
Yeryüzü Güneş’ten gelen enerjiyle ısınır. Troposferin alt kısımları ise yere temas ettiğinden daha çok yeryüzünden ısınır. Güneş ışınlarının etkisiyle önce yeryüzü ısınır. Yeryüzüyle temas hâlinde olan hava ısınarak yükselirken onun yerini yeni hava kütlesi alır. Buna göre hava daha çok yerden ısındığı için yükseklere çıkıldıkça sıcaklık azalır. Nemlilik vb. koşullara bağlı olarak sıcaklıktaki bu azalma her yerde farklı olmakla birlikte yaklaşık olarak 100 metrede 0,5 °C’tur. Buna göre bir yerin deniz seviyesine göre yükseltiden dolayı ne kadar soğuk olduğu ve aynı şekilde bir yerin deniz seviyesinde olduğu varsayılırsa sıcaklığının ne kadar olabileceği de hesaplanmaktadır. Bu hesaplama sonucu elde edilen sıcaklık değerine indirgenmiş sıcaklık denir. İndirgenmiş sıcaklığı bulmak için şu formül kullanılır: ...
Buna göre gerçek sıcaklıkla indirgenmiş sıcaklık arasındaki fark, bir yerin yükseltisi hakkında bilgi verir. Yükseltisi az olan yerlerde bu fark az iken yüksekliği fazla olan yerlerde fark fazladır.
Nem
Atmosferdeki nem, havanın ısınması ve soğuması üzerinde önemli etkilere sahiptir. Nemin fazla olduğu yerler fazla ısınmadığı gibi fazla soğumaz da. Bu nedenle nemin fazla olduğu alanlarda günlük sıcaklık farkları azdır. Örneğin ekvatoral iklim bölgesinde günlük sıcaklık farkları 1-2 °C civarındadır. Buna karşın nemin az olduğu yerler fazla ısınır ve fazla soğur. Örneğin çöllerde günlük sıcaklık farkı 40 °C’u bulmaktadır. Bulutluluk da sıcaklığı etkileyen etmenlerdendir. Bulut, güneş ışınlarının bir kısmını tutup bir kısmını yansıttığı için bulutlu yerlerde ya da günlerde yeryüzü fazla soğumaz. Bulutlar aynı zamanda yerden ışımayı da azalttığı için bulutlu yerlerde gece hava fazla soğumaz. Buna karşın bulutsuz günlerde gündüz hava daha çok ısınır, gece de hava daha fazla soğur.
Hissedilen Sıcaklık
Hissedilen Sıcaklık, termometrenin ölçtüğü hava sıcaklığından farklı olarak, insan vücudunun hissettiği, algıladığı sıcaklıktır. Bu sıcaklık, çevre, giysilerin ısı direnci, vücut yapısı ve kişisel durumdan olduğu kadar, termometre sıcaklığı, nispi nem, rüzgâr ve radyasyon gibi dört meteorolojik faktörden etkilendiği için sübjektif bir kavramdır. Dolayısı ile sıcaklığı algılama ve hissetme kişiden kişiye değişiklik gösterir.
Özellikle kış aylarında hava sıcaklığının sıfırın altına düştüğü durumlarda kuvvetli rüzgâr ile birlikte hissedilen sıcaklık, ölçülen sıcaklıktan daha düşük olmaktadır. Bu durum hava sıcaklığının olduğundan daha soğuk hissedilmesine yol açmaktadır. Bu sıcaklığa “üşütme sıcaklığı” da denilmektedir.
Yaygın olarak kullanılan “gölgede sıcaklık” tanımı, dış ortam şartlarından (direkt güneş ışığı, rüzgâr, yağış vb.) arındırılmış bir ortamda ölçülen sıcaklık değeridir. Meteorolojik amaçlı sıcaklık ölçümleri bu şekilde yapılmaktadır.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü verileri ve çeşitli kaynaklardan derlenen bilgiye göre, yüksek nisbi nem, sıcaklığın etkisini önemli ölçüde artırıyor. Gölgede olmak koşulu ile 30 derece sıcaklık, nisbi nem yüzde 40 olursa 29, yüzde 100 olduğunda ise 44 derece olarak hissediliyor.
Rüzgarlar
Rüzgâr havanın yatay yönlü hareketidir. Bu nedenle her hava geldiği bölgenin sıcaklık özelliklerini taşır ve geçtiği yerlerin sıcaklığını etkiler. Rüzgârın sıcaklığa etkisi de büyük ölçüde enlemin kontrolünde gerçekleşir. Alçak enlemlerden gelen rüzgârlar sıcaklığı yükseltirken yüksek enlemlerden gelen rüzgârlar sıcaklığı düşürür. Ayrıca yer şekillerinin özelliğine göre sıcaklığı artıran ya da düşüren yerel rüzgârlar da bulunmaktadır.
Yüzey Örtüleri
Okyanus Akıntıları
Okyanus akıntıları, bulundukları yerin sıcaklık koşullarını başka yerlere taşıyan sistemlerdir. Böylece geçtikleri yerlerin sıcaklığını önemli ölçüde değiştirir.
Yükseklik: Yükseldikçe gazların miktarı azaldığı için hava basıncı azalır. Bu nedenle yüksek yerlerde hava basıncı daha azdır.
Sıcaklık: Sıcaklık arttıkça gazlar birbirinden uzaklaşmakta, hava seyrelmektedir. Böylece havanın basıncı azalmaktadır. Hava sıcaklığı düşünce gazlar birbirine yaklaşarak sıkışmakta ve basınç artmaktadır. Buna göre sıcaklık artarken basınç azalmakta, sıcaklık düşerken basınç artmaktadır.
Yoğunluk: Hava yoğunluğu arttıkça basınç artmaktadır. Hava hareketleri, havadaki su buharı ve tozların artması basıncı artırmaktadır. Hava basıncı enleme göre düzgün bir dağılım göstermez.
Yer çekimi: Dünya kutuplardan basık, Ekvator’da şişkindir. Bu nedenle kutuplardaki yer çekimi Ekvator’dan fazladır. Bu durum aynı zamanda hava basıncını da etkilemektedir.
45° enlemde, deniz seviyesinde ve 15 °C sıcaklıkta ölçülen basınç değeri, 76 cm cıva basıncına eşittir. Bu değer aynı zamanda 1033 g veya 1013 milibara (mb) denktir. Bu basınç değeri, standart atmosfer basıncı olarak ifade edilmektedir.
Basınç, barometre adı verilen aletlerle ölçülmektedir. Komşu bölgeler arasında basıncın fazla olduğu yer yüksek basınç, basıncın daha az olduğu yer alçak basınç alanı olarak ifade edilmektedir. Yüksek basınç merkezlerinde alçalıcı hava kütleleri etkilidir, bu tür yerlerde hava çoğunlukla açıktır. Alçak basınç merkezlerinde ise yükselici hava hareketleri egemendir. Bu tür alanlarda havanın kapalı ve yağışlı olma olasılığı yüksektir.
Modern meteorolojideki tahminleri ve yerel etkileri daha iyi anlayabilmek için önemli olan bazı fizik prensipleri vardır. Bunlardan ilki ısınan akışkanın (hava, su vs. ) yoğunluğunun azalmasını takiben yükselmesi, soğuyan akışkanın (hava, su vs. ) yoğunluğunun artmasını takiben çökmesidir. Bu prensiplerden ikincisi ise akışkanların (hava su vs. ) yüksek basınçtan alçak basınca doğru hareket etmesidir. Atmosferimizde görünen olayların genel hatları bu iki prensip sayesinde kolayca açıklanabilmektedir ve bu prensiplerin bilinmesi büyük önem taşımaktadır.
Rüzgar, yukarıda anlatılan fizik prensipleri doğrultusunda basitçe açıklanan bir meteoroloji olayıdır. sıcaklık ile yükselen hava bir alçak basınç alanı oluşturur. Soğuyarak çöken havanın bulunduğu yüksek basınç alanından, buradaki alçak basınç alanına doğru bir hava haraketli oluşur. Bu hava hareketine rüzgar deriz. Diğer bir deyişle rüzgar, hava kütlesinin yüksek basınçtan alçak basınca doğru hareket etmesidir. Rüzgârın hızı bu basınç alanları birbirine olan yakınlığı ve basınç farkları ile alakalı olarak değişir. (Alanlar birbirine ne kadar yakın ve basınç farkı ne kadar fazla olursa o kadar şiddetli rüzgarlar beklenir) . Aynı zamanda dünyanın dönüşü ve sürtünme de rüzgar hızı üzerinde etkilidir.
Bilindiği gibi dünya eğik bir eksenle, kendi etrafında ve güneş etrafında olmak üzere 2 çeşit haraket yapmaktadır. Yukarıda anlatılan mantıkla dünya üzerindeki rüzgarlar oluşur. Güneş dünyayı ekvator etrafında çok ısıtırken kutup tarafında ise o kadar fazla ısıtmaz. Bunun sonucu olarak soğuyan ve alçalan havanın bulunduğu kutuplarda yüksek basınç, yükselen havanın bulunduğu kutuplarda ise alçak basınç alanları oluşur. Düz mantık düşünülürse ekvatordan kutuplara doğru tek bir rüzgar oluşması beklenmektedir. Ancak dünyanın dönmesi sonucu oluşan “corrioalis” kuvveti sebebi ile ekvator ile kutuplar arasında birden fazla basınç alanı oluşur. Bu basınç alanları arasında da yukarıda anlatılan prensipler doğrultusunda rüzgarlar oluşur.
Burada akıldan çıkarılmaması gereken şey dünya çapında rüzgarlar olurken aynı etkiler çerçevesinde lokal olarak da rüzgarların oluşuyor olduğudur. Diğer bir deyişle rüzgar oluşumu sadece küresel olarak görülen bir olgu değildir. Hafif meltemler ve diğer hava hareketleri aynı rüzgar oluşumu prensipleri kapsamında oluşmaktadır.
Rüzgar havanın yüksek basınçtan alçak basınca hareket etmesi sonucu oluşur. Bu yüzden rüzgar tahmini yapabilmek için en iyi kaynak, yeryüzündeki basınç dağılımının gösterildiği sinoptik haritalardır. Bu haritalarda basınç izobarlar (eş-basınç eğrileri) aracılığıyla gösterilir.
Sinoptik haritalarda yüksek basınç merkezleri H (Y), alçak basınç merkezleri de L (A) ile gösterilir. Basınç milibar cinsinden gösterilir ve atmosferin deniz seviyesindeki norm basıncı 1013 mbar'dır.
Rüzgârın hızı, kütlesinin hareket hızıdır. Bu hız, anemometre denilen aletlerle ölçülür; saniyede metre (m/sn) veya saatte kilometre (km/sa) olarak ifade edilir. Hızına göre rüzgâr esinti, sert rüzgâr, fırtına ve çok şiddetli fırtına gibi adlar almaktadır. Örneğin esintinin hızı saatte 1-5 km arasında değişirken fırtınanın saatteki hızı 62-74 km arasında değişmektedir. Fırtınalar denizlerde büyük dalgalar oluşturmakta, karalarda ağaçları kökünden sökebilmektedir.
Rüzgârın hızını etkileyen en önemli etmen basınç farkıdır (basınç gradyanı). Basınç merkezleri arasındaki basınç farkı ne kadar fazla ise rüzgârın hızı da o kadar fazla olur. Rüzgârın hızını etkileyen etmenlerden biri de basınç merkezleri arasındaki uzaklıktır. Bu mesafe arttıkça rüzgârın hızı azalır. Örneğin şekildeki izobar haritasında rüzgârın hızı en fazla olanından en az olanına doğru sıralanışı b, a ve c şeklindedir.
Basınç farkı aynı olan yerler arasında en kısa mesafeden esen rüzgârın şiddeti daha fazla olur.
Rüzgârın hızını etkileyen etmenlerden biri de Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesine bağlı olarak rüzgârların sapmaya uğramasıdır. Bu sapmanın yönü Kuzey Yarım Küre’de sağa, Güney Yarım Küre’de sola doğrudur. Sapmaya uğrayan rüzgâr, basınç merkezleri arasındaki en kısa yolu izleyemez, yüksek basınç merkezinden alçak basınç merkezine ulaşıncaya kadar daha uzun bir yol izler ve hızı azalır.
Rüzgârın bulunduğumuz yere doğru geldiği yöne rüzgâr yönü denir. Bu yön, coğrafi yönlerle ifade edilir. Rüzgârın belirli zaman içindeki esme sayısına rüzgâr frekansı denir. Rüzgârın frekansı, yönlere göre değişmektedir. Bazı yerler, yıl boyunca her yönden birbirine yakın sayıda rüzgâr almaktadır. Bazı yerler ise belirli yönlerden daha çok rüzgâr almaktadır. Bir yörede rüzgârın en çok estiği yöne hâkim rüzgâr yönü denir. Hâkim rüzgâr yönünü belirlemek için rüzgâr frekans gülleri çizilmektedir. Hâkim rüzgâr yönünü, basınç merkezlerinin konumu ile yer şekilleri belirler. Özellikle sıradağlar ve vadiler, hâkim rüzgâr yönü üzerinde önemli rol oynar.
Yeryüzündeki rüzgârlar oluşum ve etki alanlarına göre üç gruba ayrılmaktadır:
a. Sürekli rüzgârlar
Sürekli rüzgârlar; alizeler, batı rüzgârları ve kutup rüzgârlarıdır.
b. Mevsimlik rüzgârlar
Mevsimlik rüzgârların en tipik olanı musonlardır.
c. Yerel rüzgârlar
Yerel rüzgârlar, yerel basınç farklarından oluşur. Bunlar, çoğunlukla sıcaklığın gün içinde değişmesi sonucunda meydana gelir. Yerel rüzgârların etki alanları dardır. Etkiledikleri alan 3-5 km civarındadır. Yerel rüzgârların diğer bir özelliği esme süresinin kısa olmasıdır. Bu rüzgârların esme süresi bir günün yarısından az bir zamandır. Yerel rüzgârların diğer bir özelliği kısa süre içinde yön değiştirmeleridir. Örneğin gündüz bir yönden, gece ise karşı yönden eser. Yerel rüzgârların başlıcaları kara ve deniz meltemi ile dağ ve vadi meltemleridir. Daha çok yaz döneminde etkili olan bu rüzgârların hızı azdır ve serinletici etkide bulunur.
Föhn (Fön); Dağın bir yamacı boyunca yükseldikten sonra karşı yamaçtan alçalan rüzgârlardır. Yükselirken ortalama 100 metrede 0,5 °C soğuyan hava, alçalırken ortalama 100 metrede 1 °C ısınmaktadır. Bu nedenle estiği yere sıcak ve kuru hava taşıyan bir rüzgârdır.
Akdeniz Çevresindeki Yerel Rüzgârlar
Sirocco (Sirokko): Kuzey Afrika’dan Güney Avrupa’ya esen sıcak rüzgârlardandır. Afrika’nın kuzeyinde kuru olan bu rüzgârlar Akdeniz üzerinden geçerken nemlenir, Güney Avrupa kıyılarına bazen yağış bırakır.
Hamsin: Sahra Çölü’nden Libya ve Mısır kıyılarına esen sıcak ve kuru bir rüzgârdır. Deri kurumasına, solunumun güçleşmesine, insanların bitkin hâle gelmesine neden olur.
Samum: Arabistan Yarımadası’nda esen sıcak ve kuru bir rüzgârdır. Bitkilere zarar veren bu rüzgâr ülkemizi de etkilemektedir. Türkiye’de bu rüzgârlar sam yeli olarak bilinir.
Mistral: Fransa’nın Massif Central (Masif Santral) dağlık alanında aşırı soğumuş havanın, sıcak Akdeniz kıyılarına inmesiyle oluşan soğuk bir rüzgârdır. Daha çok kışın ve ilkbaharda eser.
Bora: Orta Avrupa’nın yüksek dağlarındaki soğuk havayı Adria Denizi kıyılarına taşıyan soğuk bir rüzgârdır.
Krivetz (Kriviç): Romanya’da ve Aşağı Tuna Ovası’nda kuzeybatıdan esen soğuk bir rüzgârdır.
Türkiye’de kuzeyden esen rüzgârlar sıcaklığı düşürürken güneyden esen rüzgârlar sıcaklığı artırmaktadır.
Kara yel, kuzeybatıdan esen soğuk bir rüzgârdır. Çoğunlukla fırtına şeklinde eser.
Yıldız, kuzeyden esen soğuk ve şiddetli bir rüzgârdır. Bu rüzgâr da daha çok Karadeniz ve Marmara bölgelerinde etkili olmaktadır.
Poyraz, kuzeydoğudan esen soğuk bir rüzgârdır. Çoğunlukla fırtına şeklinde eser. Yaz döneminde serinletici etkide bulunmaktadır. Bu rüzgâr daha çok Marmara ve Karadeniz bölgelerinde etkili olmaktadır.
Etezyen rüzgârı, Akdeniz ve Ege denizlerinde kuzeybatıdan esen bir rüzgârdır. Mayıs ayından eylül ayına kadar etkili olan bu rüzgâr, estiği yerlerde sıcaklığı düşürür. Zaman zaman fırtına şeklinde eser.
Lodos güneybatıdan eser. Estiği yerlerde sıcaklığı yükselten ve daha çok Batı Anadolu ve Marmara denizinde etkili olan bir rüzgârdır.
Kıble, güneyden esen sıcak bir rüzgârdır. Akdeniz üzerinden geldiği için nemlidir.
Samyeli, güneydoğudan esen sıcak ve kuru bir rüzgârdır. Daha çok Güneydoğu Anadolu’yu etkileyen bu rüzgâr, kurutucu etkisinden dolayı bitkilere zarar verir.
Keşişleme; İstanbul yöresinde güney doğudan esen, halk dilinde ve denizcilerin verdiği addır. Uludağın eski adı olan keşiş dağının yönüne göre adlandırılmıştır. Gündoğusu ve kıble arasında 135 dereceden esmektedir.
Föhn (fön) rüzgârı, Türkiye’de daha çok Kuzey Anadolu Dağları ve Toros Dağları’nın eteklerinde etkilidir. Bu hava kütleleri yükselirken her 100 metrede 0,5 °C soğur, alçalırken her 100 metrede 1 °C ısınır. Bu nedenle föhn, sıcak ve kuru bir rüzgârdır. Bu rüzgârlar, ani kar erimesi ve buna bağlı su baskınlarına neden olabilir.
Gün Doğusu – Gün Batısı: doğudan ve batıdan esen rüzgâr çeşididir.
3. Nem ve Yağış
Nem
Atmosferde bulunan, miktarı zamana ve yere göre değişen gazlardan biri de su buharıdır. Bu gaz nem olarak ifade edilmektedir. Nem, atmosfere buharlaşma ve bitkilerin terlemesi yoluyla geçmektedir. Atmosferdeki nemin büyük bir kısmı, yeryüzündeki suların buharlaşmasıyla gerçekleşmektedir. Buharlaşma, sıvı suyun su buharı hâline gelmesidir. Buharlaşmanın gerçekleşmesi için belirli bir su yüzeyi gerekir. Sıcaklığın artması su yüzeyindeki buharlaşmayı artırır. Hava basıncının düşük ve nem açığının fazla olması buharlaşmayı artıran etmenlerdir. Ayrıca rüzgârlı havalardaki buharlaşma durgun havalara göre daha fazladır. Atmosferdeki nem mutlak, maksimum ve bağıl nem olarak ifade edilmektedir.
Mutlak Nem; Bir metreküp havada bulunan nemin gram cinsinden değerine mutlak nem denir. Mutlak nem higrometre adı verilen bir aletle ölçülür; g/m3 olarak ifade edilir.
Maksimum Nem; Bir metreküp havanın içerebileceği en fazla neme maksimum nem denir. Maksimum nem sıcaklığa göre değişir. Sıcaklık arttıkça havanın nem taşıma kapasitesi, diğer bir deyimle maksimum nem artar. Örneğin sıcaklığı 30 °C olan hava 29,6 g, sıcaklığı 10 °C olan hava ise 9,4 g nem taşıyabilmektedir.
Bağıl (Nispi) Nem; Bağıl nem bir havanın su buharı basıncının, aynı sıcaklıktaki doymuş su buharı basıncına oranı olarak tanımlanır. Bağıl nem şu formülle ifade edilir:
Havadaki nemin ve sıcaklığın değişmesi bağıl nemin de değişmesine neden olur.
Bağıl nem yaşamı önemli ölçüde etkiler. Bağıl nemin düşük olması canlıların su kaybının artmasına; bitkilerin yapraklarının, insan ve hayvanların derilerinin kurumasına, ayrıca hissedilen sıcaklığın düşük olmasına sebep olur. Buna karşın bağıl nemin yüksek olması bitkiler için olumlu etkide bulunurken hissettiğimiz sıcaklığın yükselmesine neden olur. Örneğin termometrede sıcaklık 30°C olarak ölçüldüğünde bağıl nem %5 ise hissedilen sıcaklık 28°C, bağıl nem %95 iken hissedilen sıcaklık 42°C olur.
Bulutlar ve Sis
Bulut oluşması için havanın bağıl neminin yükselmesi gerekir. Bu da havanın yükselerek soğumasıyla gerçekleşir. Soğuyan havadaki su buharı yoğuşarak, çapları milimetrenin ellide biri olan, ufak su damlacıkları veya buz kristalleri hâline dönüşür. Böylece atmosferde gözle görülmeyen su buharı görünür hâle gelerek bulutları oluşturur.
Yağış
Atmosferdeki su buharının sıvı veya katı hâle geçerek yeryüzüne düşmesine yağış denir. Sis ve bulutları meydana getiren su zerreciklerinin çapı, ortalama 40 mikron kadardır. Bu nedenle bu zerrecikler havada asılı durabilmektedir. Sıcaklığın düşmesiyle birbirine yaklaşıp birleşen bu tanecikler irileştikleri için yere düşerek yağış oluşturur. Yeryüzüyle temas eden havanın yoğuşmasıyla çiy, kırağı ve kırç oluşur. Çiy, havadaki nemin, cisimler üzerinde su buharı damlacıkları şeklinde yoğuşmasıyla oluşur. Sıcaklığın 0 °C’un altına düşmesiyle bazen havadaki su buharı buz kristalleri şeklinde yoğuşur. Buna kırağı denir. Buna göre kırağı oluşumunda su buharı sıvı hâle geçmeden katı hâle geçer. Kırç ise yine sıcaklığın 0 °C’un altında olduğu zaman, havadaki damlacıklarının çok soğuk cisimler üzerinde buz kristalleri şeklinde yoğuşmasıyla oluşur.
Bulutların oluşturduğu yağış şekilleri yağmur, kar ve doludur. Yağışlar havanın ısınarak yükselmesi, farklı sıcaklıklardaki havaların karşılaşması ve nemli bir havanın yamaç boyunca yükselmesi sonucunda meydana gelmektedir. Buna göre yağış oluşum şekilleri konveksiyonel, cephe ve orografik yağışlar olarak üçe ayrılır.
Konveksiyonel Yağışlar: Çevresine göre daha sıcak olan hava kütlesi, yoğunluğu da çevresine göre daha düşük olduğundan yükselmeye başlar. Yükselen hava soğuduğu için neme doyar. Önce bulut oluşur. Yükselme ve buna bağlı olarak soğuma devam edince yağış gerçekleşir. Bu tür yağışlara ekvatoral bölgede hemen her gün rastlanır. Ülkemizde daha çok ilkbaharda ve yaz başlarında görülen bu tür yağışlara İç Anadolu’da “kırkikindi yağışları” denir.
Cephe Yağışları: İki ayrı hava kütlesini birbirinden ayıran sınıra cephe denir. Bu tür alanlarda yoğunluğu az olan sıcak ve nemli hava, yoğunluğu fazla olan soğuk havanın üzerine doğru yükselir. Yükseldikçe soğuyan hava yağış bırakır.
Orografik Yağışlar: Nemli hava bir dağ yamacı boyunca yükselerek soğumaya başlar. Yükselen hava soğuduğu için neme doyar ve belirli bir yükseklikten sonra doyma noktasına ulaşınca yağış bırakır.
Kaynakça:
•Yaz Dağcılığı El Kitabı, UIAA
•http://www.mgm.gov.tr
• Mountain Weather, Backcountry Forecasting and Weather Safety for Hikers, Campers, Climbers, Skiers, and Snowboarders
• Ortaöğretim Coğrafya 9. Sınıf Ders Kitabı, www.eba.gov.tr
• Boğaziçi Üniversitesi Yelken Takımı, Temel Yelkencilik Kursu, Teorik Eğitim Kitabı
Start a site - Get now